Belirsizlik zamanlarında Tanrı ile nasıl ilişki kuruyorsunuz?

Hiç inancınıza meydan okundu ve Tanrı’ya bağımlılığınız sorgulandı mı?

Hızlı bir değişim zamanı yaşıyoruz ve günümüzün çoğu “her zamanki gibi” olmaktan uzak… COVID-19 virüsü ve kültürlerimiz arasındaki uyumsuzluk, görünürde neredeyse hiçbir umut olmadan ortaya çıkıyor. Hayatımızın herhangi bir anında umut ve inanca ihtiyacımız varsa şimdidir. Bizim bakış açımızdan, tespit edilebilir bir çare yokmuş gibi ve zamanımızın bu iki trajik olayı, çözülemeyecek veya iyileştirilemeyecek gibi görünüyor.

İnancımıza rağmen, endişelerimiz karşısında Tanrı’ya olan güvenimizi dile getirmek için artık uygun bir zaman olmuyor. Bence şu anki korkularımız tamamen normal bir tepki ve doğruyu söylemek gerekirse, inancımız olması gerektiği kadar güçlü değil. İsa’nın, fırtınanın ortasında korku ile kaplanan öğrencileri gibi ne yapacağımız konusunda şaşakaldık ve dalgalar arasında batan Petrus gibi bizler de küçük inançlı insanlarız.

“Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar tekneye öyle bindirdi ki, tekne neredeyse suyla dolmuştu. İsa, teknenin kıç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O’nu uyandırıp, “Öğretmenimiz, öleceğiz! Hiç aldırmıyor musun?” dediler. İsa kalkıp rüzgârı azarladı, göle, “Sus, sakin ol!” dedi. Rüzgâr dindi, ortalık sütliman oldu.

İsa öğrencilerine, “Neden korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?” dedi. Onlar ise büyük korku içinde birbirlerine, “Bu adam kim ki, rüzgâr da göl de O’nun sözünü dinliyor?” dediler.”(Markos 4:37-41)

Gerçekten önemli olan inançlılarımızın rakam ile ölçülmesi değil; inancımızın odak noktası veya amacıdır. Güvendiğimiz Rab olmalıdır. Nihayetinde O; bizi ve dünyayı, mevcut huzursuzluk durumundan uzaklaştıracak kadar güçlü olandır. Hristiyan inancının temeli, görünüşe göre ya da kesin olarak bilmek değildir.

Pavlus, Roma’daki Hristiyanlara şöyle yazdı: “Görülen umut, umut değildir. Kim gördüklerini umuyor? Ama görmediğimizi umut edersek, sabırla bekleriz.” “Çünkü bu umutla kurtulduk. Ama görülen umut, umut değildir. Gördüğü şeyi kim umut eder? Oysa görmediğimize umut bağlarsak, sabırla bekleyebiliriz.” (Romalılar 8: 24-25)

Yetimhane müdürü ve misyoner George Mueller tarafından (1805–1898) üç yüz çocukla birlikte, yemek için şükran duası sunuldu ama yiyecek yoktu! Bu durumlar alışılmadık bir durum değildi. Çocuklar giydirilip kahvaltıda oturtuldu ve Tanrı’nın nasıl sağlayacağını görmek için bekledi. Mueller’in duasından birkaç dakika sonra, önceki gece uyuyamayan bir fırıncı kapıya geldi. Yetimhanenin ekmeği kullanabileceğini sezerek üç parti yapmıştı. Kısa bir süre sonra kasabanın sütçüleri ortaya çıktı. Yetimhanenin önünde arabası bozulan sütçü, sütün bozulmasını istemediği için Mueller’e teklif etti. Refahımız için gerekli olan kaynaklardan yiyecek, barınak, sağlık, mali işler, arkadaşlıklar gibi gereksinimler eksik olduğunda endişelenmek ve kendine acıma nöbetleri yaşamak normaldir.

Tıpkı bir dul kadın gibi…

RAB, İlyas’a, “Şimdi kalk git, Sayda yakınlarındaki Sarefat Kenti’ne yerleş” dedi, “Orada sana yiyecek sağlaması için dul bir kadına buyruk verdim.” Sarefat’a giden İlyas kentin kapısına varınca, orada dul bir kadının odun topladığını gördü. Kadına: “Bana içmek için biraz su verebilir misin?” dedi. Kadın su getirmeye giderken İlyas yine seslendi: “Lütfen bir parça da ekmek getir.”

Kadın, “Senin Tanrın yaşayan RAB’bin adıyla ant içerim, hiç ekmeğim yok” diye karşılık verdi, “Yalnız küpte bir avuç un, çömleğin dibinde de azıcık yağ var. Görüyorsun, bir iki parça odun topluyorum. Götürüp oğlumla kendim için bir şeyler hazırlayacağım. Belki de son yemeğimiz olacak, ölüp gideceğiz.”

İlyas kadına, “Korkma, git yiyeceğini hazırla” dedi, “Yalnız önce bana küçük bir pide yapıp getir. Sonra oğlunla kendin için yaparsın. İsrail’in Tanrısı RAB diyor ki, ‘Toprağa yağmur düşünceye dek küpten un, çömlekten yağ eksilmeyecek.’ ”
Kadın gidip İlyas’ın söylediklerini yaptı. Hep birlikte günlerce yiyip içtiler. RAB’bin İlyas aracılığıyla söylediği söz uyarınca, küpten un, çömlekten yağ eksilmedi. (1. Kral 17: 8-16)

İhtiyaçlarımızın karşılanması konusundaki endişeler, bizlere dul kadın gibi “Ekmeğim yok’’ sadece kavanozda bir avuç un ve bir sürahide biraz zeytinyağı var.” dedirtebilir. Bütün ihtiyaçlarımızda Tanrı’ya güvenip iman ile itaat ettiğimizde, net olarak bir vizyonu özgürleştirebilir. İnsanlar, Koronavirüs yüzünden her yönde zor durumda olabilir ve bir ekmek bulmak için mücadele etmek zorunda kalabilir. Fakat önce Tanrı’nın egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin. O zaman size bütün bunlar da verilecektir. (Matta 6:33)

Çözüm aramadan önce, Tanrı’yı aramaya dikkat etmeliyiz. Bunu yapmak bize, Tanrı’nın yardımına muhtaç olduğumuzu ve gereksinimlerimizin, beklenmedik kaynaklardan gelebileceğini hatırlatır.

İlyas zamanındaki kuraklık şimdi de olur ama unutmayalım ki Tanrı’mız, bizi iman yolu ile daha güçlü bir şekilde ve hayal edemeyeceğimiz kadar her yönden korur.